Hz. Mevlâna'nın 752. Vuslat Yıldönümü Uluslararası Anma Törenleri (Şeb-i Arûs), 07 - 17 Aralık 2025 tarihleri arasında Konya Mevlâna Kültür Merkezi Semâ Salonu'nda icra edilecektir.
Hz.Mevlana
Mevlana Celâleddin Muhammed’in Belh’te, 6 Rebiülevvel 604, Miladi 1207’de doğduğu rivayet edilmiştir. Fakat Mevlânâ 1207 yahut 1212’de Semerkand’ın istilâsında, o şehirde bulunmuştur. Fihi mâ fih’te, ‘Semerkand’daydık’ diyor; Hârezmşâh şehri kuşatmıştı. Bir mahallede pek güzel bir kız vardı; öylesine güzeldi ki o şehirde benzeri yoktu. Duyuyordum, her an, ”Yarabbi diyordu, beni zalimlerin ellerine vermeyi reva görüyor musun? Biliyorum ki reva görmezsin. Sana dayanıyorum ben, güvencim sensin benim.” Şehri yağma ettiler; bütün halkı esir edip götürdüler; hatta o kadının cariyelerini bile aldılar da o kadar güzel olmasına rağmen ona kimse bakmadı; ona hiçbir elem erişmedi.
Görülüyor ki Mevlânâ sonradan duyduğunu rivâyet etmiyor; içinde bulunduğu şehirdeki bir olaydan söz ediyor, duyuyordum diyor. İnsan doğduğu yılda yahut beş yaşındayken olan bir hadiseyi bu çeşit anlatmaz, anlatamaz. Kaldı ki 600 yılındaki Gur hükümdarıyla Hârezmlilerin savaşından da söz ediyor Mevlânâ. Oysa bu olay rivayet edilen doğum tarihinden dört yıl öncedir. Bunlardan başka Mevlânâ divanındaki bir gazelinde, “Kırk yıllık akıl, beni düşüncelere baş aşağı daldırmıştı; altmış iki yaşımda av oldum da tedbirlerden kurtuldum” mealindeki beyitle Şems’le altmış iki yaşında buluştuğunu apaçık bildiriyor. Bir başka beyitte de, “Tebrizli Şems” diyor, “altmıştan sonra şiveler göreyim diye beni yeni baştan gençleştirdi.” Gene bir beyitte, “pir” diyor, “bizi yeniden gençleştirdi; hâsılı ben hem gencim hem ihtiyar.” Şems Konya’ya 642 Cumadelâhırası’nın yirmi altıncı Cumartesi günü, Miladi 26 Kasım 1244’de gelmiştir. Mevlânâ bu tarihte altmış iki yaşında olunca hicri 580, Miladi 1184’de doğmuştur ve rivayet edilen tarih her nasılsa biri tarafından uydurulmuş ve bu hata yıllar yılı sürüp gitmiştir.
Eğitim hayatına Belh’te ve bilhassa babasının feyziyle başlayan, bilgisini onun irşadıyla genişleten ve derinleştiren Mevlânâ, babasının vefatından bir yıl sonra onun halifesi Seyyid Burhaneddin Tirmizi’nin Konya’ya gelmesi üzerine ona intisap etmiş, onun teşvikiyle Halep ve Şam’a gitmiş, tahsilini tamamlamış, tekrar Konya’ya dönmüştür.
Göç, evleniş, Halep’te, Şam’da tahsil, sonra pek çetin bir zahitlik ve riyazet; sonra Şems’le buluşunca temelinden değişen bir hayat; coşkunluk, cezbe, sema meclisleri, halkın kınayışına hedef oluş, Şems’in şehadeti, gönül yarası, Şam’a iki kere umutla gidiş, yeisle dönüş, arkasından temkin ve sükûn devresi, Çelebi Hüsâmeddin’le hemdem oluş, “Mesnevî”nin yazılışı; bu dalga dalga coşan, köpüren, durulan; genişleyen, derinleşen, insanlığı içine alan; seven, sevdiren yaşayış Mevlânâ’nın sağlam bünyesini yıpratmıştı. Yaşı da doksanı bulmak üzereydi. Dinlenmeye, ebedî huzura muhtaçtı artık. Derken Mevlânâ’nın yorgun bedeni yatağa düşmüştü. Bu sıralarda Konya’da da sık sık depremler olmadaydı. Halk Mevlânâ’ya başvurdu. O, “yerin” dedi, “karnı acıktı; yakında yağlı bir lokma yer ve deprem durur.”
672 yılı Cumâdelâhırasının dördüncü Cumartesi günü Mevlânâ biraz iyileşir gibi oldu. O gün akşama kadar gelenlerle görüştü, konuştu; fakat her sözü bir vasiyetti sanki. Akşam olmuş, karanlık çökmüştü. Sultan Veled gecelerdir uykusuzdu; Çelebi Hüsâmeddin yanı başındaydı Mevlânâ’nın.
Ertesi Pazar günü derîn bir sükût içinde geçti. Mevlânâ gene ağırlaşmıştı. Şehirliler işlerini bırakmışlar, köylüler şehre inmişlerdi. Herkes fısıltılarla konuşuyor, herkes rastladığının yüzüne bakıp bir şeyler sezinlemek istiyordu. Gözler yaşlıydı, hıçkırıklar duyuluyordu Konya’da. Gün kavuşurken Mevlânâ, kırk dört yıl önce gördüğü Konya’ya gözlerini yumdu; ebediyete doğmuştu Mevlânâ (5 Cumâdelâhıra 672, Pazar-17 Aralık 1273).


“Dün dünde kaldı cancağızım, artık yeni şeyler söylemek lazım...”
Hz.Mevlana


Semazen
Semazen; Sema yapmakta olan Mevlevi anlamına gelmektedir. Semazen tasavuf dergahında sema yapan kişiye verilan bir addır. Mevlevi anlayışının en önemli ritüeli olan semazenlerin dönmesi, insanın oluşumu ve Allah’a ulaşmalarını sembolize etmektedir. Başlarına giydikleri sikke, onun mezar taşını, üzerindeki tennuresi kefenini üzerine almış olduğu mezarını temsil etmektedir. Dönerken Sağ eli yukarı sol eli ise aşağı dönüktür anlamı ise ‘’Haktan alırım hakka veririm’’dir.Semazen üstündeki siyah hırkayı çıkararak, sembolik olarak, hakikate doğar kollarını bağlayarak bir rakkamını temsil eder. Böylece Allah’ın birliğine şehadet eder.
Sema Ayini; Semâzenler tek tek şeyh efendinin elini öperek izin alır ve sema’a başlarlar.
Sema’, her birine “selâm” adı verilen dört bölümden oluşur ve semâzenbaşı tarafından idâre edilir. Semâzenbaşı, semâzenlerin dönüşlerini kontrol ederek intizâmı temin eder.
I.Selâm, insanın kendi kulluğunu idrâk etmesidir.
II.Selâm, Allah’ın büyüklüğü ve kudreti karşısında hayranlık duymayı ifâde eder.
III.Selâm bu hayranlık duygusunun aşka dönüşmesidir.
IV.Selâm ise insanın yaratılıştaki vazîfesine yani kulluğa dönüşüdür. Çünkü İslâm’ da en yüce makam, kulluktur.
IV.Selâm’ın başlaması ile “postnişîn” yani şeyh efendi de hırkasını çıkarmadan ve kollarını açmadan sema’ a girer. Postundan sema’ meydanının ortasına kadar dönerek gelir ve yine dönerek postuna gider. Buna “Post Semâ’ı” denir.
Bu arada IV.Selâm bitmiş, Son Peşrev ve Son Yürüksemâî çalınmış, son taksim yapılmaktadır.
Şeyhin posttaki yerini almasıyla Son Taksim de sona erer ve Kur’an-ı Kerîm’den bir bölüm yani “Aşr-ı Şerîf” okunur. Son dualar, Allah’ın adı olan “Hû” nidâları ile son selamlaşmalarla Semâ’ Töreni sona erer. Şeyh Efendi’den sonra semâzenler ve mutrıp da şeyh postunu selâmlayıp semâhâneyi terkederler...


Mevlevihaneler
Mevlevihane , Mevlevi tarikatına mahsus tekkelere verilen addır.
Mevlevîlik, Konya’da bulunan Mevlânâ Dergâhı merkez olmak üzere, kısa sürede Anadolu, Balkanlar ve diğer İslâm beldelerinde yaygınlık kazanmış ve buralarda Mevlana’nın aşkını, cezbesini ve tasavvuf anlayışını yaşatmaya çalışan, her biri aşkın merkezinde musiki konservatuarı ve güzel sanatlar akademisi olan mevlevîhâneler tesis edilmiştir.


Tesis edilen bu mevlevîhâneler fonksiyonları bakımından Âsitâneler ve Zâviyeler diye iki gruba ayrılmıştır.
Mevlevîlikte âsitânenin diğer tarîkatlarda bulunmayan farklı bir anlamı vardır. Bu tarîkat erkânına göre âsitâneler; içerisinde 1001 günlük çile çıkartılan ve dervîşlerin eğitim ihtiyaçlarına göre mîmarî özellikler taşıyan dergâhlardır. Bir Mevlevî âsitânesi umûmiyetle geniş bir bahçe içerisinde bulunur ve semahâne, türbe, çilehâne, hücreler, selamlık, harem dairesi, mutfak, kiler ve meşkhâneden müteşekkil kısımlardan oluşan bir müessesedir.
Âsitânelerde, “matbah terbiyesi” denilen bir usûl takip edilmiştir. Toplumun her kesiminden yirmi beş yaşını geçmemiş, askerlik vazifesini ifâ etmiş, bekâr, müzmin yahut sirâyet edici bir hastalığı olmayan, sar’a veya akıl hastalıklarından biri ile malûl bulunmayan, “matbah-ı şerif” denilen, içinde yemekten ziyâde çiğ kimselerin piştiği mahalde yatıp kalkan ve “can” tabir edilen dervîş adayları yetiştirilmiştir.
Mevlevî Tarîkatı’nın merkezi sayılan Konya’da, “Âsitâne-i Aliyye” de denilen Mevlânâ Dergâhı’ndan başka, bu özel anlamda âsitâne olan bazı mevlevîhâneler şunlardır:
Yenikapı Mevlevihanesi
Eski Beşiktaş / Bahariye Mevlevihanesi
Galata Mevlevihanesi
Mevlana Dergahı
İletişim
mevlana.info hakkında daha fazla bilgi için bizimle iletişime geçebilirsiniz.
Ayrıca dileyenler buradaki iletişim formuna adını soyadını cep telefonu numarasını yazarak çekilişe katılabilirler ve tabii ki kişisel bilgileriniz istemediğiniz sürece (email adresiniz hariç) size ulaşmak için dahi kullanılmayacak.
Bu sayfa Rumi'nin yolunu görmüş tarafından hazırlanmıştır.
Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol.
info@mevlana.info
+90 212 555 01 23
© 2025. All rights reserved.

